Araştırma yönünden her öğretim üyesi asli görevine dönmek zorundadır. Bu nedir? Öğretim üyesi olarak bizim lise hocalarından farkımız, ders vermenin yanında araştırma da yapıyor olmamızdır. Akademik ünvanlarımızı yaptığımız araştırmalar sayesinde alıyoruz. Dolayısıyla üniversite kendisini bir üniversite diye tanımlıyorsa, araştırma ayağı eksik olamaz ve her hocamızın aktif araştırma yapması ama o araştırmayı da öğrencileriyle beraber yapması gerekiyor. Kendi başına değil, öğrenci yetiştirerek yapması gerekiyor. Bizim, bu ülkenin, dünyanın müthiş bir şekilde araştırmada çalışacak insana ihtiyacı var. Türkiye'de bu öğrencileri yetiştirecek çok da iyi akademik kadro var ve o kadroların bu amaca yönelik de çalışmasına izin vermek lazım. Bir dönemde 3-4 tane ders yükleyerek hocalarımızdan bunu bekleyemeyiz. O nedenle öyle bir sistem geliştireceğiz ki kendi projesiyle doktora öğrencisi yetiştiren hocaların, ders yüklerini indireceğiz, çünkü doktora öğrencisi yetiştirmek de eğitimin çok önemli bir parçası. En az bir ders kadar önemli, dolayısıyla projesi olup öğrenci yetiştiren hocaların, ders yükü yetiştirdikleri öğrenci sayısı ve çalıştığı proje sayısı ile orantılı bir şekilde azaltılacak, ve hocalarımıza o tarafta kendilerini geliştirmek için gerekli zaman ve insan kaynağı desteği verilecek. Bir üniversitede araştırma yapılabilmesi için hocalara o gerekli desteğin de verilmesi lazım. Göreve gelir gelmez ilk yaptığım şey ar-ge kaynakları direktörlüğünü kurdum, o direktörlük altında doktoralı elemanları göreve başlattırdık ve o direktörlüğün altında proje geliştirme ofisi, proje yönetim ofisi, teknoloji transfer ofisi koyduk. Teknoloji transfer ofisi önceden üniversitede vardı. Proje geliştirme ofisindeki arkadaşların birincil görevi var olan proje, fon kaynaklarını hocalara anlatmak. 16-17 Mayıs 2018 tarihlerinde bir proje kampı yaptık. Bu proje kampında hem yerel, hem de uluslararası proje fon kaynaklarının ne olduğunu ve bu fon kaynaklarından nasıl proje alınabileceği konusunda, bu kaynaklardan proje almış alanının iyi insanlarını getirterek onların konuşmalarıyla “Ne yaparsanız bu fon kaynaklarını alırsınız? Projeyi nasıl yazarsanız bu fonlara ulaşabilirsiniz?” konusunda eğitim verdik. Biz hocalara gerekli olan tüm desteği sağlıyoruz. Hocamız bir proje yazmak istiyorsa, proje ofisindeki arkadaşlar projenin nasıl yazılacağı konusunda yardımcı oluyorlar, bilgilendiriyorlar, gözden geçiriyorlar, ondan sonra geri dönüşler yapıp, düzenleyip proje reddedilmesi en az duruma getirtiliyor. Eğer projemiz kabul edilirse bunun bütün mali tablolarını yönetecek ekibi de kuruyoruz. Hocalarımızın tek işi şu olacak; bilimsel çalışmalarını yapsın, fon kaynaklarının istediği bilimsel raporları yazsın. Projenin satın almasından tut, mali tabloların hazırlanmasına kadar proje yönetim ofisimiz yapacak. Hocamız diyecek ki ben bu proje içerisinde şunu almak istiyorum, proje yönetim ofisindeki arkadaşlar bütün satın almaları hocamız adına yapacak, mali tabloları hocamız adına hazırlayacak ve hocamız adına da projenin ara raporları ilgili fon kaynaklarına gönderilecek. Biz hocalarımızın evet ders vermelerinin yanında araştırma da yapmasını istiyoruz ama hocalara gerekli tüm destek mekanizmalarını da kurguladık, kurduk ve aktif bir şekilde çalışıyor. Araştırma hedeflerimiz, bir buçuk yıl içerisinde en fazla araştırma fonu olan üniversiteler arasına girmek. Bir buçuk yıl içerisinde her hocamızın aktif olarak yürüttüğü en az iki proje sunulmasını sağlamak. Bunu sağladığımız zaman, zaten doktora öğrencisini destekleyecek fon kaynağını bulmuş olacağız. Şunu da yapacağız, üniversite olarak bu doktora öğrencilerine bu fonlardan başka da yaşam destek katkı payları vereceğiz. Fondan bir miktar para alıyorsa, üniversite de o öğrenciye bir miktar daha para verip, İstanbul gibi yaşam koşullarının ağır olduğu bir şehirde yaşayabileceği bir gelirinin olmasını sağlayacak ki öğrencilerimiz araştırma konularına yoğunlaşabilsinler. Bunu bir buçuk yıl içerisinde sağlayabileceğimizi düşünüyoruz. Eylül ayındaki hedefimiz, Tübitak'a 100 projenin submit edilmesini sağlamak. Çok yakınız bu hedefe ve hiç bir sıkıntı çekmeden hedefi yakalayacağımızı düşünüyoruz. Dolayısıyla Kadir Has Üniversitesi yükseköğretimde, eğitimde getirdiği yeni modellerle araştırmada da kendisini yeniden konumlandırarak çok yakın bir sürede hem eğitim hem de araştırmada örnek bir kurum haline gelecek. Bütün hedef bu.
Eğitimde Uluslararasılaşma
Benim esas amaçlarımdan bir tanesi öğrencilerimizi dünya vatandaşı olabilmeleri için farklı kültürlere hoşgörülü olabilen ve farklı kültürlerde yaşayabilen insanlar haline getirmek. Diğer bir amacım ise Kadir Has Üniversitesi öğrencilerinden en az üçte ikisinin en az bir dönem yurtdışında eğitim almasını sağlamak. Kadir Has Üniversitesi'nin çok iyi değişim anlaşmaları var. Potansiyel üniversitede hazır. Mesele bu potansiyeli kullanacak mekanizmaların kurgulanması. Amaçlarımızdan bir tanesi de bütün fakültelerle de konuştuk, özellikle Avrupa Birliği fonlarıyla ortak yüksek lisans ve doktora programları, beraberinde o ortak yüksek lisans ve doktora programlarının paydaşları arasında da araştırmanın filizlenmesine sebep olacaktır. Onlara da açığız, o da olacak tabii ki. Yani hem bize gelen öğrenci sayısını arttırmak istiyoruz, hem de bizden giden öğrenci sayısını arttırmak istiyoruz. Onun mekanizmalarını kurguluyorum. En az bir, yapabilirlerse iki dönem gitmeleri gerekiyor. En az iki dönem gitmelerini ben tüm öğrencilere öneririm. Çünkü orada kazanacakları deneyim, comfort zonelarından çıkaracaktır çocukları. Kendi dünyalarında büyüttükleri sorunların ne kadar küçük olduğunu bir başka ülkeye gittiklerinde, oradaki yaşamı gördüklerinde hissedecekler ve onların ille başka bir ülkede profesyonel hayatlarını devam ettirmeleri gerekmiyor. Bugün her ülke uluslararasılaşmak zorunda. Türkiye'deki herhangi bir iş ilanına dünyanın her tarafından insan başvurabilir artık. Ülkede kalsa bile farklı kültürlerde yetişmiş insanlarla yaşama kültürünü geliştirmek zorunda bizim mezunlarımız. Dolayısıyla bunu vermenin iki yolu var. Ya buraya getirecek uluslararası öğrenci sayısını arttıracaksın ya da kendi öğrencini yollayacaksın. İki koldan da çalışacağız. Hem diploma almak için gelen uluslararası öğrenci sayımızı arttıracağız, ama bu kaliteli öğrenci olacak, hem de bizden giden öğrenciyi değişim programlarıyla bir dönem ya da ikişer dönem gidecek öğrenci sayısını arttırmak olacaktır. Bizim öğrencilerimiz böyle bir deneyim aldığı zaman iş başvurularında şansları da artacak. Zaten bugün iş başvurularına baktığımız zaman değişime katılmış öğrencilerin iş bulmaları büyük olasılıkla daha fazladır. Hem eğitimde hem araştırmada uluslararasılaşacağız. Araştırmada ve eğitimde öncü bir modelle ilerleyeceğiz.
Bu eğitim modelini kurgulayıp öğrenci almaya başladığımız zaman tüm üst yönetim olarak liseleri dolaşacağız. Bunu duyurmanın yolu bu. Bize öğrenci gönderen yerler liselerdir. Tanıtacağız kendimizi. Ondan sonra da en büyük tanıtıcılarımız bizim buraya gelen öğrenciler olacak. Yeni bir model geliştirdiğin zaman sana olan ilgi artar. Ben bunu anlatır, alır, çeker, bulurum. Basın da ilgilenir, bakanlıklar da ilgilenir çünkü her şey birinin kopyasına dönüyor bir noktadan sonra. Yüz yıllık bir üniversite modeliyle, bu nesilleri yetiştiremeyiz artık. Bu nesillerin arzu ettiğimiz bir şekilde eğitim almalarını sağlayamayız. Edilgen bir öğrenci sistemi yok. Öğrenci aktif olmalı. Sana şu lazım, bak yarın ileride bu da lazım olacak sen bilmiyorsun ben sana şunda öğreteceğim derseniz, beyin muhteşem bir organ o beynin bilgiye ihtiyacı var tamam, analiz edeceği bilgiye ihtiyacı var ama esas fonksiyon analiz etmektir. Sonuç çıkartmaktır. O beyni esas fonksiyonuna yönlendirecek şekilde sen müfredatı değiştireceksin.
Bilgi sormak yerine, öğrenciye o bilgiyi vereceksin, Google’a sorduğunda her türlü bilgiye herkes ulaşabiliyor şu anda. Bugün dünyanın en büyük kütüphanelerine bir tık ötedesin. Bilgi edinmede demokratikleşme sağlandı. Ben üniversitede doktora için bir yer ararken kendime kütüphanede kaç kitap var diye baktım. O dönemde bilgiye sadece o üniversitenin öğrencileri ulaşabiliyordu. Bugün hemen hemen herkes ulaştığı için bilimsel yayınların çıktığı ana ülkeler değişmeye başladı. Bunun bir tek sebebi var. Çünkü bilgiye herkes ulaşabiliyor. Her insanda bilgiyi işleyecek edecek beyin var. Dolayısıyla sen bilgiyi verdin mi üretim başlar. Ama bugüne kadarki eğitim sistemlerine bakıldığında hep bilgi verilmeye çalışılmış. Bu doğru değil. O beyini bu kadar kötü kullanmaya hakkımız yok. O beyine bilgileri ver, analiz ettirtecek şekilde çalıştır, sonuç çıkarttır ve sonuçları tartıştırtın. Bitti. Bizim kurgulayacağımız müfredat böyle olmak zorunda. 160 krediyi dolduruyorsun, sebat etmeyi öğretmek için insanlara ders verilmez. Proje içerisinde de sebat etmeyi öğretebilirsin. Dolayısıyla sen böyle yeni bir model geliştirdiğinde onun sonuçlarını alırsın. Sektör zaten hemen başlar “şu üniversitenin mezunları başka geliyor.” Bu ama öyle 3 yıllık bir süreç değil. 4,5,10 yıla kadar gidecek. Bir işe doğru başlarsan, sonu da doğru olur. Ama ısrarlı olacaksın. Ben bunu bilirim. Sonuca kilitleneceksin, o sonuca gidecek şekilde ilerleyeceksin. Yolun değişebilir. Yolun öyle bir değişir ama asla etik olmayan yolları denemeyeceksin. Asla. Biz öğrencilerimize başta etik kavramlarını öğreteceğiz. Etik olmayan hiçbir şeyi denemeyeceksin. Dolayısıyla yol uzayabilir. Hiç önemli değil. Ama şu sonuca kilitleneceksin. Bundan asla vazgeçmeyeceksin. Benim mezunumun şu evrensel değerlere ve şu yetkinliklere sahip olmasını istiyorum dedim mi? Dedim. Tamam. Bunu kağıt üzerinde değil uygulamada da sağlayacaksın. Ben sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüyorum. Kadir Has Üniversitesi'nın öyle bir derdi yok zaten. Ben yeni modeller uyguladığım zaman da üniversite zaten bilinen bir üniversite, daha çok tanınan ve bilinen bir üniversite olacak. Her boyutta gideceğimiz için hem araştırma hem eğitim olacağı için sanat da tabii, burası çok daha büyük bilim, sanat ve kültür merkezi olması lazım. Düşünce merkezi olması lazım. Bugüne kadar akademisyenlerin yanılgıya düştükleri nokta sektörü getirirsek kendi değeri azalır gibi bir düşünce. Hayır. Sen sektöre katacağın değeri düşün. Sen kendi akademik kimliğinden asla vazgeçmeden sektörü daha yukarıya taşıyabilirsin. Bizlerin insan yaşamına yapacağımız katkıları unutarak kendi dar alanımızda kalmayı doğru bulmuyorum. Topluma çok büyük katkı sağlayacağız. Üniversitenin üç ayağı var. Eğitim, araştırma, topluma hizmet. Yeni geliştirdiğimiz eğitim modeliyle doğrudan topluma hizmete başlıyoruz. Araştırma sonuçları ile değil eğitim modeliyle biz doğrudan topluma hizmete başlıyoruz. Dolayısıyla benim söylediğim ana projeler ana hedefler üniversitenin üç ayağını da hızlı bir şekilde yükselten hedefler olacaktır. Dolayısıyla üç ayak üzerine üniversitemizi oturtmuş olacağız. Sağlam ayaklar üzerine.